“Kanat Sesleri”

Koray Avcı Çakman, Flamingo Günlüğü ve Yedikır’ın Kuşları adlı iki kitabında, içinde sıkışıp kaldığımız hayatlara inat, dikkatimizi başka bir dünyaya, kuşların dünyasına çekiyor. Hanidir unuttuğumuz tabiat bilgisini kanat sesleri arasında anımsatıyor.

Dünya ile kurduğumuz ilişki bizi belirliyor elbette. Yaşadığımız zamanı, öncesi ve sonrası aralığında kurgulayarak, şimdi nerdeyiz, ne yapmaktayız; bunun içinde debelenip duruyoruz. Neredeyiz sahi? Şehrin ortasında mı? Sırtımızı gökdelenlere dayadığımız, yoğun trafiğin, bol koşturmanın, bir yerden bir yere yetişme telaşının olmazsa olmazlığında, o kalabalığın ortasında mıyız? Yoksa daha kenarda, hani şu herkesin herkesi tanıdığı köyde/kasabada, kıyıda mı? Bir kaynak ya da çeşme başında su doldururken bir an doğaya şükranla dolduğumuz o nadir anlarda, duyduğumuz huzurun bir parçası da “kuşlar” değil mi? Göğe bakmayı unutmamış olanlar için uçsuzluğu kanatlarında taşıyan o kuşlar, biraz da bizim “dünya dönüyor” sevincimizdir. TABİAT BİLGİSİ Bir beton şehre dönüşmüşlüğün bizi en eksik bıraktığı şeylerden biri tabiat bilgisi. Yağmalanan ise sadece kuşların yuvası ağaçlar değil, bir iç denge ile büyüyecek olan çocukluğumuz… Bir ağaç gölgesi bulduğumuzda, onun bizi piknik duygusunda karşılaması. Çoluk çocuk, akraba arkadaş, sadece mangal başında yemek yemek, bir topun peşinde koşmakla sınırlandırılmış ve kanıksanmış işbölümüyle tekrarlanan bir gündelik hayat hâli. Oysa amaç, tabiatın ve ona dair olanın peşinde bir zamanı yaşamak olduğunda, o bilgiye ulaşacağını bilecektir büyüyen de. Ne acı ki, tabiat bilgisini çoğaltamazsak şehrin içinde boğulup gideceğiz ve çocuklarımıza öğrettiğimiz, birer şehir savaşçısı olabilmenin incelikleri olarak kalacak. Eğer onları kuşlara, ağaçlara, nehirlere arkadaş olmaya götürmezsek… kuş sesleri ile makinelerin seslerini ayırt edemeyen çocukları çoğaltacağız maalesef. Bu kaygılarla doluyken Koray Avcı Çakman’ın beni bir nefes olsun rahatlatan/sevindiren iki kitabından söz açmalıyım. Yazar, her geçen gün sunileşen bir hayatın içinde kuşlarla birlikte yaşadığımızı bize bir kez daha anımsatıyor.

Can Çocuk’tan çıkan Flamingo Günlüğü yekpare bir öykü kitabı. 2010 yılında “İzmir Kuş Cennetini Koruma ve Geliştirme Birliği” tarafından düzenlenen yarışmada ödül almış bir kitap aynı zamanda. Kaan’ın “nesli tükenen türlere” dair hazırlayacağı ödevi için flamingoları seçmesiyle başlayan bir yolculuğa tanık oluyoruz kitapta. Önce, evdeki dedenin ağır işiten kulakları sayesinde, flamingolara Anadolu’da “allı turna” dendiğini öğreniyoruz. Belgesel seyretmekten pek de hoşlanmayan bir ilkokul öğrencisinin bu zarif hayvanları tanıdıkça onlarla nasıl bir gönül bağı kurduğunu da fark ediyoruz. Hatta odasının duvarına yapıştırdığı, kanatlarını açmış flamingoların dans edişini simgeleyen o afişin, Kaan’ın önceliklerini değiştirecek bir zamanın işareti olduğunu da. Babasının, belgesel çeken bir arkadaşının davetini müjdelediği o andan sonra hiçbir şey aynı olmayacaktır bu çocuk için. O yolculuğa siz çıksaydınız, aynı şeyi sizin için de söylerdik. Bu pembe renkli zarif kuşların toplu hâlde gelip yavruladıkları İzmir Kuş Cenneti’nde Kaan babasıyla birlikte çadırda kalacak ve flamingoları yakından gözleyebilecektir. Bu yolculuk onun için her zaman hatırlayacağı günleri yaşamasına olanak tanıyacak, tabiatın ortasında ona ait bir varlık gibi durabilmenin ilkelerini öğrenirken “Tepetaklak” adını verdiği flamingonun yanına kadar sokulmasından duyduğu heyecanı asla unutamayacaktır. Yazar, Kaan’ın kamptaki ilk akşamında tutmaya başladığı günlüğü üzerinden, öykünün  kahramanını konuşturur. Onun kuşları gözleyerek tuttuğu notlarda, kurduğu cümlelerde, Gediz Delta’sında yaşadığı bu deneyimden sonra, artık tabiat bilgisine sahip bir çocuk vardır karşımızda.

Koray Avcı Çakman’ın bir diğer kitabı aynı izlekten hareketle yazılmış. Tudem Yayınları’ndan çıkan Yedikır’ın Kuşları’nda olay örgüsünü keşif ve giz üzerine kurmuş yazar. Yedi bölümden oluşan kitabın ilk bölümü olan “Kuş Gözlem Günü”nde az çok neler yaşayacağımızı ve nelerle karşılaşacağımızı hissederiz. Çünkü yazar, bu hislerimizi kuvvetlendirecek metinlerle süslemiş bölüm başlarını. Orada bir kez daha hatırlamış oluruz Simurg’u, Anka Kuşu’nu, kırlangıçları, kelaynakları, hüt hüt kuşlarını ve Nuh’un gemisinde olan bitenden de haberdar oluruz. Kargaların neden lanetlendiğini de söyler yazar. Ama ben söylemeyeceğim. Bakalım, kim bunu öğrenmenin peşine düşecek? Zaten bütün mesele bu güzel merakımız değil mi? Bu merak neden hep çocuklarda? Bora’nın babası, patronu görevlendirdiği için kuşları gözlemeye zoraki gider örneğin ve ailesiyle birlikte çadır kurarak farklı bir tatil ortamı yaratmış olur. Koray Avcı Çakman, her iki kitapta da memnuniyetsiz ve çadırda kaldığı için huysuzlanan ebeveynler resmetmiş. Bense bunu biraz da “Böyle anne babalar olmayın!” uyarısında bulunan bir ikaz fişeği gibi algıladım. Çok fazla müdahale ve değişim hamleleri kabul etmeyen yetişkin dünyasında, çocukların merak ve keşfetme duygularına ket vurmanın, onları bu açlıklarında hazır gıdalarla beslemek gibi, tabiata, hayata çıkarmadan doyurmaya çalışmanın bir nevi eleştirisini yapmış sanki yazar. İlerleyen bölümlerde, diğer aileler de gelmeye başlayınca, okul arkadaşlarıyla da buluşmuş olur Bora ve hınzırlıklar başlar. Sazlıkların ardında kamufle olup kuşları gözlemekle kalmaz, aynı zamanda bir kulübenin içinde tutulan onlarca kuşu da fark eder ve onları kurtarmanın bir yolunu bulmaya çalışırlar. Onları harekete geçiren ise bir kuşun ayağındaki halkada yazan şeydir: Uç uç Florya… / Bir o dala, bir bu dala. / Selam ver ağaca, çalıya, / Çiçeğe, böceğe… / Yalnız getirdiğini al, / Onun olanı ona geri sal. Can’ın söylediği gibi sen de şiire mi benzettin kuşun ayağındaki notu? Onu kimler ne amaçla yazmışlar ki? Bazı şeyleri kitaplardan öğreneceğini sakın unutma. Ama bir ipucu da vereyim. Kuş halkalamak nedir acaba?

Bu içerik iyikitap.net internet sitesinden alıntılanmıştır. http://www.iyikitap.net/index.php/2015/04/27/kanat-sesleri/